Derinden bağlı olduğum bu kadını ve grubunu kimse bilmesin şarkılarını benden başka kimse söylemesin diye insanlardan saklamaya çalıştım. Ama adeta bana bahşettiği müthiş zevkin karşılığını vermem gerekir gibi hissettiğimden bu sayfada birkaç şey söyleyeceğim ama siz yine de dinlemeyin yani, hoş olur.
Ne kadar reddetmeye çalışsam da kadın solistli gruplar beni her zaman kendine daha çok çeker. Benim için bir milatı Imogen Heap başlatmış Florence and the Machine devam ettirmiştir. Blonde Redhead de takılıyor öyle kıyıda köşede.
2007 yılında kurulan BBC destekli grup çeşitli indie sahnelerde akabinde Glastonbury ve Reading and Leeds festivallerinde sahne alarak adını duyurmaya başlamış, 2009 yazında da ilk albümleri Lungs'ı çıkarmıştır. Ne“Machine”, Florence’nin başından beri müzik ortağı olan bu keyboardcı Isabella Summers'ın lakabı aslında. Ama konsept gereği tüm ekibi adlandırıyor. Zaten grup diyor olsak da Florence and the Machine tamamen Florence Welch üzerine yapılandırılmış.
Gelgelelim yaptıkları müziğe... Florence'nin sesi insan üstü güzellikte, çıkışlar inişler çığlıklar her şeyiyle sizi şarkının içine çekiyor ve bir süre sonra siz de deli gibi bağrınmaya başlıyorsunuz evin içinde. Girişinde gayet yavaş olduğu inancına kapıldığınız şarkıların bile enerjisi o kadar yükseliyor ki şarkı bittiğinde kendinizi hipnotize olmuş gibi hissediyorsunuz. Şarkılardaki farklı ritimler, aralara serpiştirilmiş harp tınıları of ki of.
Ama olay Florence'de. Bunu bilir bunu söylerim ben. Kadının havası apayrı. Evet belki öyle süper bir yüz güzelliği yok ama karizması yeter bir de tatlılığı. Birkaç performansını ve röportajını izlerseniz kameraya bakmaktan nasıl kaçındığını, ellerini sarsakça kullanışını, şarkıya kendini nasıl kaptırdığını, istediği sese ulaştığında nasıl zıplamaya/dans etmeye başladığını siz de görürsünüz. Ahh bir de o aksan... Gördüğünüz gibi ben bu kadını fazlaca seviyorum.
Şarkılarda yer yer ölüm, vahşet, şiddet gibi karanlık temalara rastlayabilirsiniz. Bu kadar genç bir sanatçı için (1986 doğumlu) ağır olduğu düşünülse de aslında doğal çünkü zavallı Florenceçiğim 10 yaşında dedesinin yavaş yavaş ölümüne, 14 yaşında da anneannesinin intiharına tanık oluyor. Hatta 'Dog Days Are Over' şarkısının kaynağının bu üzücü olay olduğu söyleniyor. Bir de Florence 12 yaşındayken annesi onu da alarak evi terk ediyor ve komşuya kaçıyor. Burda iyice içine dönüyor ve bütün gün odasına kapanıp yüksek sesli müzikler eşliğinde dans ediyor. Neyse ki düzgün bir akademik eğitim alıyor ve öğretmenlerinin şarkı söylemesi yönündeki tavsiyelerine kulak asarak bu yönde çalışmalarına devam ediyor.
İlk ve şimdilik tek albüme bakarsak şu şarkıları görüyoruz:
1-Dog Days Are Over
2-Rabbit Heart (Raise It Up)
3-I'm Not Calling You a Liar
4-Howl
5-Kiss With a Fist
6-Girl With One Eye
7-Drumming Song
8-Between Two Lungs
9-Cosmic Love
10-My Boy Builds Coffins
11-Hurricane Drunk
12-Blinding
Bir de Bonus Track olarak You've Got the Love'ın Florence and the Machine versiyonu.
Ayrıca bu albümün 2010'da yayınlanan B-Side versiyonunda 'Heavy In Your Arms' isimli tapılacak bir şarkıyla karşılaşıyoruz. Twilight filmlerinden birinde kullanılarak basite indirgenmiş düşüncesi* verse de bu şarkı, nasıl söylesem farklı bir boyuttan sesleniyormuş gibi geliyor bana. Florence "I was a heavy heart to carry." diye haykırırken boşluğa, ben de onunla birlikte sürükleniyorum.
Tüm şarkıları güzel olan albümler ne kadar kısıtlıysa bu albümdeki bütün şarkılar o kadar güzel.
Rabbit Heart için şunlar söylenmiş:
Florence nihayet (bence en iyi şarkılarından biri olan) “Rabbit Heart (Raise It Up)”ı albümün hemen öncesinde 2009′da çıkarıyor. Bu nasıl bir şarkıdır Yarabbim? Harpın arkaik lirizminin üzerine eklenen ham davullar, hırçın yaylılar ve keyboarddan aktarılan sert titreşimlerle kulağa akan melodi o kadar değişik ki neye uğradığınızı şaşırıyorsunuz. Şarkıyı bir kefeye koymak mümkün değil. Son zamanlarda dinlenebilecek en kaliteli düzenlemelerden biri. Florence’ın vokalindeki duadan çığlığa kadar uzanan değişkenlik insanı yüreğinden yaralıyor. Üstüste binen ses kanalları sayesinde Florence’lardan oluşan bir koro hissiyatı oluşturan bu sonuca ulaşmak benim diyen tonmaisterlerin saçlarını yolduracak cinste. Temel olarak “önemli bir karar vermeden önce duyulan korku” hakkındaki şarkı için Florence şöyle demiş: “
“Bütün o karanlık şarkıları yaptım. Ve firma artık daha neşeli şeyler yapmamız gerektiğini düşünmeye başladı. Bunu yapmaya çalıştığım süreçte bir şeyleri kurban ettiğimi farkettim. Evet neşeli piyanolarım ve davullarım vardı ama sözler şöyle geldi:
‘Bu bir lütuf/ Ama bedeliyle gelir/ Koyun kimdir/ bıçak kimdir?’
Rabbit Heart korku hakkında bir şarkı. Ve spot lambalarının altında bulunmaktan.” (www.blogkatalog.net)
Albümde yer almayan büyük ihtimalle single olarak yayınlanmış Falling, Bird Song ve Hardest of Hearts da takdire şayan. Bird Song'da Florence penceresinde yüksek sesle şarkı söyleyen bir kuşla verdiği savaşı anlatırken siz kesinlikle dans ediyor olacaksınız.
Dog Days Are Over mutluluk tarafından çarpılmış bir kadının değişmekle değişmemek arasındaki ikilemlerini anlatarak insanı gaza getirirken, Cosmic Love da dünya dışından çaresizce "Yıldızlar, ay hepsi söndürülmüş. Beni karanlıkta bıraktın. Ne şafak ne gün hep içindeyim bu alacakaranlığın, kalbinin gölgesinde..." diyerek haykırıyor (Ayrıca bu şarkı Gossip Girl'un çok tatlış bir bölümünde kullanılmıştır.)
Florenceçiğim aldığı güzel ödülleri de yazmak isterdim ama post çığırından çıktı. Kendimi durduramaz oldum. Ama hakkını verdim bence, hıhı.
Bir kaç da Florence fotoğrafı ile sonlandırayım:
*Twilight soundtrack deyip hırpalamayın Sia'nın My Love'ı ile The Editors'un No Sound But The Wind'ını da mutlaka dinleyin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder