Evet, Yüzük Takıntım Var.



Free People - Free Women

Bir başka çok güzel fotoğraf çekimi.
Free People sitesi için yapılan özel çekimin fotoğrafçısı David Bellemere. Modeller Elsa Hosk, Zuzanna ve Julia Bijoch kardeşler.









Fashion Gone Rouge için Harper Smith

'Cennetten Günler' ismi adı altında yapılan bu çekimde fotoğrafçı Harper Smith. Ana modeller Angelika,Chelsea ve Natalie'ye bazı fotoğraflarda Chris Blasman ve Andy McDonnell eşlik ediyor. Şu soğuk günlerde fotoğraflardaki güneş içimi ısıttı.











Özlemiyorum deyip yalan mı söyleyeyim, ya da kıskanmıyorum. Bir kilometre uzaktan tanıma yeteneğimi kaybetmenin kıyısından geçemiyor, yastıkla kafamın buluşmasında gözümün önüne direkt onun gelmesini önleyemiyor, sesini unutamıyor, yanlış beklentilerin gölgesinde affedemeyeceğimi bildiğim birine göz göre göre daha da bağlanıyor olsam da umurumda değil mi diyeyim.

Oui FM

Oui FM'in yeni reklam kampanyası Matthieu Raffard'ın albüm kapağı fotoğraflarıyla “Rock is here to change your life” teması için hazırlanmış. Akıllıca ve eğlenceli.










Manastırlı Hilmi Beye Birinci Mektup

Manastırlı Hilmi Beye Birinci Mektup


İşte şu yağmurlar, işte şu balkon, işte ben
İşte şu begonya, işte yalnızlık
İşte su damlacıkları, alnımda, kollarımda
İşte yok oluşumdan doğan kent
Hiçbir yere taşınıyorum, kendime sızıyorum yalnız
Ben dediğim koskocaman bir oyuk
Koltuğun üstünde, aynadaki yansıda
Bir oyuk! sofada, mutfakta, yatağımda
Yaşamayı tersinden kolluyorum sanki
Yetişip öne geçiyorum sık sık. Sözgelimi
Bir iki saatte bitiveriyor bir mevsim
iyi
Bugün pazartesi mi? kapının, pencerenin durumu
Salıyı gösteriyor.


Salondaki büyük saati sattım
Saatin ölçebileceği
Herhangi bir zaman parçası yok
Gittiği yeri bilmeyen böcekler gibiyim
Bir oyuğa, oyulmuş bir yaşama
Ne gereği var ki saatin
Balkona çıkıyorum sürekli
Yollar yollar yollar katediyorum sanki böylece
Bir semtin ilk rengini alıyorum
Örneğin Ümraniye'de bir çay bahçesindeyim
Bazan
Anılardan anılara bir yol
Ve
Anılardan anılara sallanan bahçe
Hangi yaprağı koparsam son anı avucumda kalıyor
iyi.

Yeniköy'de bir kahve içer miyiz, dedim bu sabah
Bu sabah bu sabah
Oralı olmadı kimse —pazartesi miydi—
Oyuğumdan çıkmıştım tam, begonyamsa güller içinde
Nasıl?
Güllerse güller içinde yani
Ve balkon demirinde bir martı. Dedim ki
Deniz şuralarda bir yerde olmalı
Çıt yok evin içinde
Deniz şuralarda bir yerde olmalı
Çıt yok
Sanki dünyadaki bütün cay ocakları kapalı
Ve göklerden tepelere inen bir sokak
Ya da bir akarsuyum ben
Denizse
şuralarda..
Yok önemi bir iki gün kaldı —martı—
Balkonda
Deniz de öldü sonra, martı da
iyi iyi.

Suyu tutmak gibi bir şeydi hepsi
Günler —seni anımsadığım zaman—
Birden Kurtuluş'tan Taksim'e giden bir tramvay görüntüsü
Mavi bir elektrik çakımı tellerde
Sanki kar yağıyor da sürekli, Tepebaşı'ndayız
Karlar gıcırdıyor ayaklarının altında
Besbelli Gümüşsuyu'ndayız, Rus lokantasındayız
—Ne tuhaf, biz her zaman her yerdeyiz ikimiz—
Şarap içmişiz, üşüyoruz
Dışarda dünya silinmiş
ikimiz ikimiz ikimiz
Böyle birkaç defa ikimiz
Sonraki bir fotoğrafa dönüşüyor her şey
Nasılsa
Sarı emmiş, mordan çekinmiş, kahverengi bir fotoğrafa
Sahi, kalınca bir şeyler giyinmeliyim ben
Üşümüyorum da
Bende herkes var, diyen bir kızın titrek
Sesleri dökülüyor kucağıma
Dudaklarım kan mavisi bugün.

Biz burada iyiyiz, biz burada çok iyiyiz
Biz burada kırk yaşındayız hepimiz
Dördümüz bir kişiyiz de ondan
İçimizden biri uyuyor olsa, falan filan
Onu bekliyoruz bir kişi olmak için
Evet evet, yanılmıyorum ben
Bir iki kişi kaldığımız zaman yanılabilirim
Doğrusu ya
Yanılmak her şeyi yeniden görmek gibi bir şey oluyor
Duvardaki vitray, begonya
Begonya, vitray
Kurtuluş'la Asmalımescit birbirine geçiyor
Bir tramvayın durmasıyla durmaması arasındaki ayrım
Karanfil kokuyorsa biraz
Yeni koparılmış bir demet karanfilim ben
Saçlarım soğuk ve uzun.

Ne diyordum? yağmurlar, evet
Üşümüyorum ürperiyorum sadece
Biçimini zorlayan bir kedi gibi
Dur biraz
Kapı çalındı, hayır, telefon
Telefon kapı telefon
ikisi birden mi yoksa
Yoksa
Ne telefon ne kapı
Bir şimşek sesi hiç olmazsa
O da değil
Ses filan duymadım ki ben
Yuvarlandıkça büyüyen
Bir kartopunun yumuşak sesi mi? belki
iki sesi taşıyan bir ses
Neden olmasın
Biraz önceki gibi
Üstümden biri kalkmıştı —yok canım—
Öyle değil, bir gölgeydi hepsi hepsi
Yer değiştiren gezgin bir gölge
Bahçedeki ceviz ağacından
içeri sürüklenen.

                      Edip Cansever

BGBŞ-15


Bir arkadaşımın paylaşması üzerine yine aklıma yerleşen ve saatlerdir mırıldandığım şarkımı sizlerle paylaşayım dedim.

Pars zambağı gibi garip bir anlama gelen Tigerlily azıcık elektronik müzikten hoşlanan biriyseniz sizin de dilinizden düşmeyecek. Onun dışında da eğer La Roux veya Elly Jackson ile tanışmamışsanız (Of, sizin yerinizde olmak isterdim.) hemen koşun gidin, bir an önce tanışın. Androjenliğiyle ve sesiyle gönüllere taht kurmuş Elly Jackson'dan bahsedeceğim biraz, dayanamıyorum.

Kendisi için şöyle söyleniyor: "1980'li yılların cıvıl cıvıl dans ritimlerinin üzerine melankolik bir cila çeken ve bu ritimleri hiç beklenmedik bir duygusallıkla süsleyen; benzersiz, keskin bir sese sahip." Alev rengi, yer çekime karşı koyan saçları, her daim farklı geometrili, geniş omuzlu ceketleri, dijital desenlerle süslü taytları ve anneannesinden kalma hiçbir zaman boynundan çıkarmadığı mükemmel kolyesiyle görüntü olarak da bize istediğimizi fazlasıyla veriyor.

"Ben her zaman bütünü sunmanın en doğrusu olduğuna inanmışımdır. Nasıl göründüğünüz, bir sanatçı olarak kim olduğunuzun çok önemli bir parçası." da diyerek bunu doğruluyor zaten. Sekiz yaşındayken bile David Bowie'yi kendine örnek alan Elly Jackson androjen tarzıyla iki cinse de hitap ediyor olmalı ki sahneye sütyen ve külot bile atıyorlamış.

Neyse iyi dinlemeler efendim. Bir de albüm kaydını dinlemeyi unutmayınız.

BGBŞ-14


I miss you. I'm not good enough for you, paris blue. I'm no good, I'm no good, I'm no good paris blue.

Sonbahar şarkılarına başladım şimdi de. Ne zaman çok neşeli şarkılar dinledim bilmiyorum zaten. Bir aralar dinlerdim evet ama son zamanlarda cık.

Neyse Lykke Li'yi çok seviyorum zaten, ama bu şarkıyı geç keşfettim ve uzun bir süre I'm no girl but evil diyor zannettim. Öyle olsaydı da olurdu, çünkü benim bir tanıdığım var (çooooook yakın tanıdığım biri) dışta herkese tatlı, ama haklında hep garip fikirler, ilginç planlar. Sadece hayata geçiremiyor, o kadar.
Tarih atmam yazılarıma. Buraya yazdıklarım da karışık hep. Ne zaman olduğunu bilmek istemiyorum. Sadece hissetiklerimi yazabilmek, sonra da okuyabilmek istiyorum.

Hatırlıyor musunuz? Aylak Adam'da C. Ayşe'nin günlüğünde "23 Temmuz. Onu seviyorum." yazısını okuyunca "Yalan! Beni sevseydin o günün 23 Temmuz olduğunu bilmezdin." der.

O hesap benimki de. Sadece ben, aklım, kalbim.
Beklemekle beklenti içinde olmaya farklı gözle bakıyorum diye mi geliyor bütün bunlar başıma? Ya da çok ironik bir biçimde bekledikçe beklentilerim arttığı için mi?

Dünyanın neresine giderseniz gidin iki çeşit beklenti vardır. Kişi odaklı ve durum odaklı. Kişi odaklı yeterince açık, durum odaklı biraz karışık. Çünkü biraz daha evrene ve şansa bağlı. Belki sonuç olarak o da kişiye bağlı ama bunu gözardı etmek insanın hoşuna gider, benim hoşuma gider daha doğrusu. İpler senin elinde değilse bile bunun senin suçun olmadığının, şansın zaten iğrenç bir yaratık olduğunun ardına saklanmak güzeldir. Zaten o kişiyi tanımazsın veya hakkında bir fikrin olmaz. Salarsın beklentiyi boşluğa. Ve beklersin. Beklersin... Evrene pozitif mesaj? Yalan. Bin ciltlik secret yazılsa inanmam buna. Yaklaşık bin kez olumlu-olumsuz mesaj denemesiyle evrenle konuşmaya, ona yakınlık göstermeye çalıştım. İzin vermedi. Gerçi ben istekli miyim, yoksa alıştığım için mi kendime bu işlevi yüklüyorum son zamanlarda emin olamıyorum. Belki. Ama bazen, çok derinden, çok dürüstçe beklemeyi bırakmayı o kadar çok istiyorum ki bu düşünceyi de elemem gerekiyor.

Ne o zaman, ne?
Cevabı olmayan sorular sormaya başladım bir de.
Cevabı beklenmeyen...
Tek beklenmeyen, tek beklemediğim.