Beklemekle beklenti içinde olmaya farklı gözle bakıyorum diye mi geliyor bütün bunlar başıma? Ya da çok ironik bir biçimde bekledikçe beklentilerim arttığı için mi?
Dünyanın neresine giderseniz gidin iki çeşit beklenti vardır. Kişi odaklı ve durum odaklı. Kişi odaklı yeterince açık, durum odaklı biraz karışık. Çünkü biraz daha evrene ve şansa bağlı. Belki sonuç olarak o da kişiye bağlı ama bunu gözardı etmek insanın hoşuna gider, benim hoşuma gider daha doğrusu. İpler senin elinde değilse bile bunun senin suçun olmadığının, şansın zaten iğrenç bir yaratık olduğunun ardına saklanmak güzeldir. Zaten o kişiyi tanımazsın veya hakkında bir fikrin olmaz. Salarsın beklentiyi boşluğa. Ve beklersin. Beklersin... Evrene pozitif mesaj? Yalan. Bin ciltlik secret yazılsa inanmam buna. Yaklaşık bin kez olumlu-olumsuz mesaj denemesiyle evrenle konuşmaya, ona yakınlık göstermeye çalıştım. İzin vermedi. Gerçi ben istekli miyim, yoksa alıştığım için mi kendime bu işlevi yüklüyorum son zamanlarda emin olamıyorum. Belki. Ama bazen, çok derinden, çok dürüstçe beklemeyi bırakmayı o kadar çok istiyorum ki bu düşünceyi de elemem gerekiyor.
Ne o zaman, ne?
Cevabı olmayan sorular sormaya başladım bir de.
Cevabı beklenmeyen...
Tek beklenmeyen, tek beklemediğim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder