İLK

İsimsiz, telaffuz edilemeyen isteklerimizdi,
Bizi derin denizlerinde boğan.
Ve ben ne zaman baksam orda olmayan ihtiyaçlarımız,
Çare bulamadığımız yalnızlığımız,
Hiç sahip olamadığımız masumiyet.

Belki de en büyük eksikliğimiz
Sevilmeye değer olamamamızdı.

Ceremonials

Florence and The Machine'in çok uzun zamandır beklediğim Ceremonials albümü 31 Ekim'de piyasaya çıktı. Ve ben o gün bugündür aralıksız dinliyorum. Strangeness and Charm, What The Water Gave Me ve Shake It Out gibi önceden yayınlanan singlelarıyla bir sürü hayranını mutlu edip, gelecek albüm için büyük beklenti yaratan Florence Welch bu beklentileri çok iyi bir şekilde karşılamayı başardı. Daha ikinci albümü olmasına rağmen hayranlarının yanında bir çok müzik eleştirmeninden de tam not alan Ceremonials olgun albümlerle, Florence Welch de Kate Bush, PJ Harvey gibi isimlerle kıyaslanmaya başlandı.

Bu öyle bir albüm ki aslında birinci albüm olan Lungs'tan (onunla ilgili upuzuun postum için burdan) hem farklı hem değil. Yani o çok sevilen arplar, kemanlar, orglar yerli yerinde, Florence'ın sesi de hala mükemmel. Ama tarz biraz daha yerine oturmuş. Bunun sonucunda şarkılar biraz birbirine benzemeye başlıyormuş gibi gözükse de albümü dinledikçe aslında öyle olmadığını görüyorsunuz. Ben hala bazı şarkılarla dans edip bazı şarkılarla da melankolikleşmede zirveye çıkıyorum.

Albümün çıkış zamanı da çok iyi, çünkü kesinlikle bir sonbahar albümü. Arabada, evde, yolda her yerde ve her ruh haliyle dinlenebilecek şarkılar.

Florence Welch albüm için şöyle demiş: "Yeni çıkan sanatçılar önce ilgiyi çeker sonra 2. albümde o ilk ilgiyi yakalayamazsa kaybolur gider. Ben böyle olsun istemedim, ilk albümden daha çok elektronik etkiler ekledik şarkılara ama daha güçlü ve şiddetli yoğun seslerle dolu bir albüm yaptık. Aslında başlı başına organik bir kaos oldu bu albüm."

Albüme genelde aşk, tutku, ayrılık, cennet, şeytan gibi temalarla bolca gothik ögeler hakim. Ancak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Florence'ın yazdığı sözler bu albümde çok daha başarılı. Kimi zaman dokunaklı, kimi zaman kızgın ama her zaman belli bir estetiğe sahip zarif cümleler. Karanlık yanı olduğu gibi insana mutluluk salgılatan şarkı zirvelerini ise dinleyip siz görün.

2. albümlerinde bile böylesine olgunlaşan Florence and The Machine'le daha çok zaman geçereceğimi bilmek apayrı güzel. Bir de kanlı canlı dinleyebilsem her şey daha güzel olacak.

Albümün deluxe formatı 20 şarkıdan oluşuyor.

01 only if for night
02 shake it out
03 what the water gave me
04 never let me go
05 breaking down
06 lover to lover
07 no light, no light
08 seven devils
09 heartlines
10 spectrum
11 all this and heaven too
12 leave my body
13. remain nameless
14. strangeness and charm
15. bedroom hymns
16. what the water gave me (demo)
17. landscape (demo)
18. heartlines (acoustic)
19. shake ıt out (acoustic)
20. breaking down (acoustic)

Henüz sadece Lover to Lover, Remain Nameless ve Bedroom Hymns şarkılarına ısınamadım. Onun dışında hepsi ezberlendi ve her gün onlarca kez dinleniyor. Herkese deluxe formatını tavsiye ediyorum; çünkü Heartlines, Shake It Out ve Breaking Down şarkılarının akustik versiyonları çok iyi olmuş. Sadece demo versiyonunu dinleme şansımız olan Landscape'i de çok beğendim, umarım bir albüm versiyonu yayınlarlar.

Şimdi sıra en sevdiklerimde:

ONLY IF FOR A NIGHT


Nasıl da sakin sakin başlayıp sonra deliriyor. Tam benlik.

SHAKE IT OUT


Yayınlandığı ilk günden itibaren herkes tarafından çok sevilen bu şarkı muhteşem klibiyle de en iyi Florence and The Machine şarkılarından biri oldu. Ah o Valentino elbiseler...



WHAT THE WATER GAVE ME


Albümün çıkış parçası, albümün en iyi parçası. Çıkış noktasının Frida Kahlo ve Virgina Woolf olmasıyla beni kendine daha da bir bağlayan şarkı. Ayrıca şu videoyu da mutlaka izleyin. Paris'te sualtı temasıyla gerçekleşen bir Chanel defilesi, istiridyeden çıkan bir Florence Welch, sadece bir arpla söylenen What The Water Gave Me şarkısı, Florence Welch'i istiridyeden indiren ve birlikte defilenin kapanışını yapan bir Karl Lagerfeld.


NEVER LET ME GO


Ben ne zaman bu şarkıyı dinlesem aklıma Kazuo Ishiguro'nun kitabından uyarlanma Never Let Me Go filmi gelir ve şarkı benim için daha da anlamlı hale gelir.

BREAKING DOWN


NO LIGHT, NO LIGHT


Albümdeki en iyi şarkılardan biri No Light, No Light. Her cümlesiyle kalbe işliyor.


SEVEN DEVILS


"Seven devils all around you, seven devils in your house. See I was dead when I woke up this morning and I'll be dead before the day is done."

HEARTLINES


"Just keep following! The heartlines on your hand." Bu şarkının çok sesli nakaratı, en güzel yeri. Akustik versiyonu mutlaka ama mutlaka dinlenmeli.

SPECTRUM



Bu şarkının nakaratını evde bile öyle coşkulu söylüyorum ki. Ah bir canlı performansta zıplayarak eşlik etsem...


ALL THIS AND HEAVEN TOO


"I would give all this and heaven too, I would give it all if only for a moment." 

LEAVE MY BODY


STRANGENESS AND CHARM




"Ah Glastonbury, vah Glastonbury... O nasıl bir performans."

En Güzel Oscar Elbiseleri

Lizard Queen'in 'Unutamadığımız Elbiseler' postundan aldığım ilhamla ben de en beğendiğim Oscar elbiselerini sizle paylaşmaya karar verdim. Tabiki de internette bu başlıkla hazırlanmış birçok liste var, ama bunlar benim süzgeçten geçirdiklerim.


Öncelikle efsane iki isime yer verelim. Audrey Hepburn Hubert de Givenchy'nin zarif ve parizyen elbisesiyle, Grace Kelly ise Edith Head tasarımı drapeli ve kuyruklu elbisesiyle 1954 ve 1955'de kırmızı halının yıldızları oldu.


Charlize Theron'un elbisesi Dior Couture, Julia Roberts'ınki de 1992 koleksiyonundan vintage bir Valentino.


2001'de Bridget Jones rolüyle Oscar'a aday olan Renee Zelweger 1959 yapımı bir Jean Desses ile törene katıldı. Kate Winslet da 2002'de ateş kırmızısı Ben de Lisi'si ile Hollywood'a geri dönüşünün sinyallerini verdi.


2004'te Naomi Watts parıltılı Versace tasarımıyla çok beğeni topladı. 2005'te de Kirsten Dunst, benim de kesinlikle favorilerimden olan, siyah dantel bir Chanel ile kırmızı halıda yürüdü. 


İki muhteşem elbise daha. Brokeback Mountain filmiyle Oscar'a aday olan eşi Heath Ledger'a eşlik eden Michelle Williams, gecede güzelliğiyle kocasından birazcık rol çaldı. Elbisesi Vera Wang. Gwyneth Paltrow ise pudra rengi, art deco esintili, kıvrımlarını çok hoş gösteren bir Zac Posen tasarımıyla seremoniye katıldı.


2007 Oscar töreninde bu iki kadının görünümleriyle büyülendik. Kırmızının en çok yakıştığı isimlerden Nicole Kidman Balenciaga elbisesiyle bütün moda eleştirmenlerinden tam puan aldı. Öyleki bu onun bence en iyi Oscar görünümüydü. Bir türlü ısınamadığım Cate Blanchett da onun gölgesinde kalmadı tabi. Muhteşem bir Armani Prive ile kırmızı halıda süzüldü.


2008'de Marion Cotillard önce kırmızı halıda güzelliği ve balık pulundan esinlenerek tasarlanmış Jean Paul Gaultier elbisesiyle ilgiyi üzerine çekti. Törende de La Vie En Rose filmindeki Edith Piaf rolüyle ödül kazanınca unutulmazlar arasına girdi. Yine aynı yıl Amy Adams 60lar kokan zümrüt yeşili,straples bir Proenza Schouler ve en az elbise kadar ilgi çeken vintage çantasıyla büyük beğeni topladı.


Diane Kruger'in bu inanılmaz güzellikteki Chanel'i "Neden ben değilim onun içindeki!" diye insanı ağlatacak cinstendi. Anne Hathaway'ın Armani Prive'ı da hiç geri kalmadı, hepimizin gözlerini doldurdu.


Bu iki güzel şampanya rengi elbiseyle sona yaklaşıyoruz. Her ne kadar Miley Cyrus'u böyle isimlerin yanında görmeyi kendime yedirememişsem de son zamanlarda muhteşem parçalar tasarlayan Jenny Packham'ın hatrına listeye ekledim. Cameron Diaz'ın elbisesi ise Oscar De La Renta.


1991 Oscar Ödül Töreni'nden hafızalara kazınan bir görüntüyle bu posta son veriyorum. Michael Jackson ve Madonna birlikte girdikleri salonda bütün gözlerin kendilerine çevrilmesini sağladılar. Madonna Bob Mackie tasarımı beyaz payetli tuvaletini üstüne attığı beyaz kürk etölüyle tamamlarken, Michael Jackson yine kendi tarzında ihtişamlı parçalar içindeydi.


Kaynaklar: www.vogue.co.uk
                  www.skyliving.sky.com
                  www.durubutik.com

Keşke Benim Olsanız -2

Skyliving sitesinin yaptığı 234 parçalık dilek listesinden benim seçtiklerim bunlar. Ama nasıl güzeller, nasıl güzeller. Yarısından fazlasının Türkiye'de olmaması çok üzücü...


Bordo Mulberry'i inatla her dilek listesine sokuşturuyorum. Benim olacaksın yar!

Okuyoruz Ya Hani

Bir beni mi bu kadar depresifleştiriyor tanrım? Mutsuz ailelerin, en güzel aşkların, mutlu sonların dünyasına girmek.

Ben Yanlışım.

Ne kadar çok istiyorum yazmayı, paylaşmayı. Engellerim her zaman benden kuvvetli, istikrarlı ve genelde kararlı. Ben hala yanlış yoldayım, yanlış kişiye doğru en yanlış olanım. Millet iki kelime konuşuyor sonra, bende bir şeyler görüyor ve vazgeçiyorlar. Dalga geçtiğimi zannedip, güçlü olduğumu sananlar var, büyük yanılgı. Güçlüydüm aslında da. Bir gün var ki ben o gün çok şeyimi kaybettim. Dik duruşlar, keskin cevaplar, kesin kararlar... Artık hiçbiri yok. İçimden nasıl gelirse öyle de değil. İçimden de gelmiyor. Aklım değil, kalbim değil. Mideme göre falan hareket ediyor olmalıyım. Ben kendimi aklıselim zannederken, şimdi uzaktan izliyor olmak çok garip. Ve bir de millete güçlü taklidi yapmak.
Ben bu oldum.Zaman zaman sıkıcı, mızmız, çoğu zaman yalancı ve hep yanlış.