BGBŞ-9


Hala dinlemeyenler varmış, sinirlendim resmen.
Bir de video işi sakat (Florence'i ne biçim dondurdu pislik). Ben niye en baştan ses dosyası olarak başlamadım bilmiyorum, geri de dönemiyorum. The Do- On My Shoulders'ı sırf güzel videosu yok diye koyamadım mesela. Siz kendinize bir iyilik yapıp onu da dinleyin olur mu?

BGBŞ-8


White Lies coverı ile La Roux. Elly Jackson sarsın dört bir yanımızı.
"Kendi kendimden de, başka hiç kimseden de hoşnut değilken, gecenin sessizliğinde, yalnızlığında, kendimi bağışlamak, biraz da gururlanmak isterdim. Sevdiklerimin ruhları, şakıdıklarımın ruhları, bana güç verin, tutun beni, beni yalandan, dünyanın o baştan çıkarıcı pisliklerinden kurtarın; siz de, Ulu Tanrım, izin verin, birkaç güzel dize yaratayım da insanların en aşağılığı olmadığımı, hor gördüklerimden aşağı olmadığımı kanıtlayabileyim kendime."
                                                        
                                                                              Charles Baudelaire, Paris Sıkıntısı

Bir Dilek Tut


Destek Yayınevi'nden çıkan Hacer Yeni romanı Bir Dilek Tut.

Benim Hacer Yeni ile tanışmam Elle dergisi sayesinde oldu. Onun dergide çalıştığı 3 sene boyunca her sayıyı aksatmadan aldım ve ilk onun sayfasını açıp okudum. Çünkü onun yazıları şehirli entellektüel kadına seslenirken modanın yanında edebiyattan, felsefeden ve kadın haklarından da bahsedebiliyordu. Gündelik hayatından bahsederken bile (Alışveriş Günlüğü, Aylak Kadın) düşünmemizi sağlayabiliyordu. Bu yüzden rahatlıkla söyleyebilirim ki karmaşıklaşmamı sağlayan isimlerden biridir Hacer Yeni.

Gelelim kitaba. Kapakta şu cümle var:
"Kadınlar üçe ayrılır: Özenli yalnızlar, çabasız yalnızlar ve de yalnız olmayanlar..."

Hande, başarılı bir moda dergisinde çalışıyor. Ancak bohem ve entellüktüel tarzı yüzünden çalışma ortamında sık sık engellerle karşılaşıyor. Hayatında eski mutsuz aşkının izleri hala görülüyor.

Nilüfer ise zengin bir aileye sahip, çoğunlukla kadın davalarıyla ilgilenen savcı. Evli bir milletvekiliyle yaşadığı tek gecelik ilişkinin etkisinden hala kurtulamamış, sırılsıklam aşık. Bıkmadan usanmadan bekliyor. Arabesk yanıyla insanı şaşırtmıyor değil.

Ayşe seksenli yaşlarında Anadolu’da ıssız bir mahalledeki konağında yirmi yıldır yalnız yaşıyor. Beş kızının ardından dünyaya getirdiği oğlunu kaybettiği günden itibaren kocasından uzaklaşmış ve kendini yalnızlığa mahkum etmiş.

Lüks bir mağazada çalışan Cemile, bütün gün ayakkabılarla ve elbiselerle iç içe olmasına rağmen gecekonduda yaşıyor ve yatalak annesiyle ilgileniyor. Ağır yaraları onun bugünü yaşamasında kocaman bir engel.

Kitapta seksi Dolce and Gabbana elbiseleri, Givency ayakkabıları, elleri serbest bırakan Chanel çantaları okurken Marksın gücüne, kadın hakları tarihine, Karakız isimli ineğin düşüncelerine, kot işçilerinin durumuna da şahit olabileceksiniz.

Bu kitabın 'gerçek kadın'ı anlattığı ve onlarca altı çizilecek cümleye sahip olduğunu söylemeliyim.

İyi okumalar...

Beni Bağrına Bas

İstiklal Caddesi'ndeki Arter 22 Haziran, 21 Ağustos tarihleri arasında 'Beni Bağrına Bas' isimli sergiye ev sahipliği yapıyor. Küratörlüğünü Başak Doğa Temür’ün üstlendiği sergi, Patricia Piccinini’nin 1997’den bugüne ürettiği ve heykel, yerleştirme, desen ve video gibi farklı mecraları kullandığı yirmmidenden fazla işini bir araya getiriyor.

Patricia Piccinini, “Beni Bağrına Bas”ta izleyiciyi sıradışı ailesiyle tanıştırırken, insanın doğayla ve diğer canlılarla ilişkisini gündeme getiriyor. Sanatçı, tamamen kendi tasarımı olan, dolayısıyla görmeye alışık olmadığımız bu yaratıkları gerçekleştirirken, silikon, fiberglas, poliüretan, deri ve insan saçı gibi, onlara gerçekçi nitelikler kazandıracak malzemeler kullanıyor. Bu figürler ilk bakışta doğa dışı, anormal, hatta ucube gibi görünseler de, sakin, çocuksu, dost canlısı, hatta koruyucu halleriyle izleyiciyi çelişkiye düşürüyorlar. Piccinini’nin işleri, gücünü tam da bu çelişkili duyguların yarattığı gerilimden alıyor. Bu sıradışı, tuhaf yaratıklar, kısa süren bir ilk tereddütten sonra, izleyicide kaçınılmaz bir yakınlık, şefkat, hatta koruma arzusu uyandırıyorlar. Piccinini, bu şaşırtıcı deneyim aracılığıyla bizi doğa/kültür, güzellik/çirkinlik gibi ikilikleri yeniden gözden geçirmeye davet ediyor. 

Aydınlık atmosferiyle giriş katı, metaların parlak dünyasına ve sanayi sonrası kentte gündelik hayata dair yorumda bulunuyor. Melez yaratıkların ve soyu tükenmekte olan türler için taşıyıcı annelerin yerleştirildiği birinci kat, çağdaş insanın “doğa” kurgusu, doğadaki yerimiz ve onu kontrol etme çabamız üzerine düşünmeyi öneriyor. Yolculuğun son durağında Piccinini, izleyiciyi sakinlerinin uykuda olduğu bir evin içine ve insan olmak, yarattıklarımız ve onlara karşı sorumluluklarımız üzerine bir meditasyona davet ediyor. [Sergi rehberinden]

Sergi özellikle caddeden görülebilen 'Aşıklar', 'Önlemler' ve 'Gözlemci' işleriyle birçok kişinin ilgisini çekerek, içeri adım atmasını sağlıyor. Sanatçının yarattığı ailenin içindeki garip yaratıklar ve onların sahip olduğu duyguların gerçekçiliği belki de serginin insanı bu kadar etkilemesini sağlayan. İlginçtir ki serginin her katı günün her saati dolu ve insanlar tek tek her parçayı inceliyor. Bundan önceki iki Arter sergisini de tamamen insansız olduğu zamanlarda gezdiğimden mutlu olmadım değil.

Kendi fotoğraflarımla birkaç örnek. Sergi için daha fazla bilgi isteyenlere: Arter





Kaynaklar: http://www.arter.org.tr/W3/
                  http://www.mimarizm.com 

Havanın Böyle Olduğuna Bakmayın

Evet, bugün biraz özlediğimiz yağmura kavuştuk. Serinledik, toprak kokusunu içimize çektik. Bizim sokak çok tatlı bu konuda. Ne kadar şehrin en merkezi yerlerinden birinde olsa da ağaçlandırılmış olabildiğine, e bir de sessiz. O yüzden günün her anı balkonda vakit geçirebiliyorum. Bugün de aldım bilgisayarı, giydim hırkamı. Soğuğa aldırmadan saatlerce bir şeyler bakındım. Bent Objects'i keşfetmenin mutluluğunun yanısıra kombinasyonlara baktım Polyvore'dan bol bol. Öyle arka fonda bol fotoğrafı, aralara sokuşturulmuş artistik cümleleri olanlarda dünyanın en güzel parçaları da olsa bakamıyorum. Bugünkü havanın etkisiyle birkaç kombinasyonu geçiş sezonu için oluşturulmuşlardan aldım. Ama yazlıkları bırakamadım. Yaz biter mi daha ya. Ben haftaya tatile gidiyorum, hoop!






Bent Objects

Terry Border'ın cansız nesnelere hayat vererek 'Bent Objects' isimli bir proje ortaya koymuş. Çok tatlı çok eğlenceliler. Hepsinin arkasında güçlü bir mizah duygusu var. Daha fazla daha fazla diyenler için: http://bentobjects.blogspot.com/











Keşke Benim Olsanız -2

Öncelikle bu tatlış yüzükler.


Sonra Mulberry'nin yeni sezon için piyasaya sürdüğü, rengiyle beni benden alan bu çanta.

Tatile giderken bu şapka ve gözlük.

Elimden düşürmeyeceğime söz verdiğim Holga'nın en renklisi.


Son olarak da Lagerfeld & Macy's tasarımı, beyaz manşet yakalı hanım hanımcık elbise.


BGBŞ-7


Ah be Kimbra. Sevdiği adamın parmağındaki yüzüğü görüp kahrolan kadını ne biçim anlattın sen. Şarkının sonlarına doğru nasıl güzel delirdin. Bebek gibisin vallahi, kırmızı elbiseni de yerler. Bir de 90lıymış, hay anasını.
Keyfini çıkarın, dinleyin dinleyin bir daha dinleyin.
"Tamam mesaafeler aşka engel değil ama, ben burada ağlasam senin yanakların ıslanır mı orada?"
                                                                                               Cemal Süreya

Hiçbir Zaman Olmamıştı Zaten


Şimdi şöyle bir olay var. Uzun süredir görüşmediğin bir arkadaşın sana aşk hayatını soruyor: "Var mı erkek arkadaş?" diyor. "Ehehe, yok be canım valla." diyorsun. Sonra "Peki bir olay bir gelişme var mı? En azından yeni bir isim?" diyor. Ordaki 'en azından'ın ne kadar küçümseyici olduğunu fark etmemiş gibi görünerek "Ay yok canım o da. Şikayetçi değilim aslında, iyi böyle. Ehe." diyorsun. Diyemiyorsun ki "Bekliyorum lan, bekliyorum. Gelecek. O da beni seviyor. O beni bırakmaz, kokumu bile özlemiştir şimdi. Yeni biri mi, asla."
Hepsi için bir 'Ehe.' yerleştiriyorsun. Sonra alışveriş, dedikodu falan.

Geceler Nasıl Mı Geçiyor?

Böyle...
Balkon var esiyor. Sivrisinekler can sıkıyor ama. Balkondayken ansiklopedi okuyorum, yeni başladım ama resmen heyecanlı çıktı. Bir arkadaki sayfada ne çıkacak diye meraklanıyorum sürekli. Not da alıyorum bazı şeyleri aklımda kalması için. Sonra sayfalar dolası kolajlarım, milyonlarca da kullanılmayı bekleyen dergilerden kesilmiş fotoğraflarım var. Makas ve yapıştırıcı yeterli. Bilgisayar bir kenarda açık, her gün yeni yeni çok başarılı bloglar keşfediyorum. Not almaktan ellerim uyuştu. Bilgisayardayken yanımda kahve oluyor, kokusundan annemin uykudan uyandığı oldu. Yerim. Fotoğraf denemelerim oluyor ara verdiğimde ama başarılı değilim, ellerim de çirkin zaten. En önemlisi kitaplarım var. Ne kadar da aynı anda birkaç kitap okumamaya çalışsam da beceremedim yar. Bir roman bir şiir kitabı her daim oluyor bazen üstüne de ekleniyor. Böyle yani. Geceler uzun.


Fotoğraflarla Kaplı Duvarlar

Fotoğrafları kullanarak duvarları renklendirip yaratıcılığınızı konuşturabilirsiniz. Çerçeveli olsun ya da olmasın.
İlham verici bu köşeleri oluştururken farklı boyutlarda kesilmiş dergi sayfalarını kullanabileceğiniz gibi aynı boyutta fotoğrafları kullanarak daha düzenli bir görünüm de oluştabilirsiniz. Önemli olan ilgi çekici ve sizi yansıtan bir duvar oluşturmak.










Patchwork Tutkusu

Patchwork; farklı farklı kumaşlardan yama şeklinde dikilmiş eli işidir. Türkçe karşılığı olsa kesinlikle onu kullanmak isterdim ama şimdilik bununla idare edeceğiz.

Kumaşları birbirine eklemekten bahsederken bu işlemenin çok kolay olmadığını vurgulamak lazım. Doku ve kumaş tiplerinde sağlanması gereken uyum karşılaşılan zorlukların başında geliyor.

Eskiden Anadolu'da parça bohçası denilen bohçalar olurmuş.Bu bohçaların içine arta kalan parçaları biriktirirler ve bunu bir şekilde değerlendirirlermiş.O zamanlar yokluğun ve parasızlığın verdiği sıkıntıyla yapılan bu örtüler çeşitli alanlarda kullanılırmış. Patchwork İpek Yolu ile Asya'dan Avrupa'ya geçmiştir.Avrupa'dan Amerika'ya göç eden insanlar da bu sanatı Amerika'ya taşımış ve burada da "patchwork" adını almış.

Günümüze kadar ulaşan bu sanat, dekorasyonda da trend olarak sık sık karşımıza çıkıyor. Yatak örtüleri,yastık kılıfları, perdeler derken patchwork artık duvar kaplamaları, koltuklar ve farklı mobilyalar da karşımıza çıkmaya başladı.
Benim tercihim ise kesinlikle patchwork koltuklar. Yine yastıklar ve battaniyeler de kullanıldığı odanın havasını değiştirecek cinsten. Dekorasyon dışında bir de genelde beyaz tişörtlerle kombinlenen etekler var ki tadından yenmez.





 

  

Resimler: www.evimdergisi.com.tr
               www.weheartit.com

Mutsuzluğa kısa bir ara.
Adele playlisti açtık, okumalarımızı tamamladık.
Birazdan buralar daha insancıl, daha az duygusal ve kesinlikle daha renkli postlarla dolacak.

"Yazmadığınıza bakılırsa iyi olmalısınız. Bizler çoğunlukla iyi olduğumuz zaman susarız." diyor Kafka Milena'ya.
Bu yüzden galiba ben de hep bir şeyler ters gittiğinde konuşmak, daha fazla konuşmak istiyorum. Karşım da insan olmasa da oluyor. Bir de yazmak. Hiç yazamam, ama hiç. Hatta o kadar yazamam ki yazdığım şeyi ikinci kez okuduğumda kendimden de edebi zevkimden de soğurum. Ama yazmaktan daha iyi sakinleştirici var mı?

Hayat

BGBŞ-6


Ağlamak için neyimiz eksik.

"Dostlar bir araya geldik, dünü yaşadık bugün
Kimi hüzne daldı, sustu kimi, ben düşündüm bugün
Öyle bir düşe daldım bir baktım ki 'a aa!' sahiden ben
Neyim eksik, neyim fazla demeden olduğu gibi seven
Bir uyandım baktım ki gece olmuş ve bütün yıldızlar gözlerime doluşmuş
Üzülmek için, çok geç...
Üzülmek için, çok geç...
Çok...
Hızlı gittim, genç öldüm, tur bindirdim ben ömrüme
Aradım durdum, buldum, kaçtım hep gönlüme göre
Zararından neresinden dönsem karşımda eski bi tanıdık
Bazen sonsuz huzur bazen lanet ah bu yalnızlık
Bir uyandım baktım ki gece olmuş ve bütün yıldızlar gözlerime doluşmuş
Üzülmek için, çok geç...
Üzülmek için, çok geç...
Çok."
Cemal Süreya: "Bir ovanın düz oluşu gibi bir şeydir yalnızlık."
Özdemir Asaf: "Yalnızlık müziğin bile seni dinlemesidir. Yalnızlık, insanın kendi kendine mektup yazması ve dönüp dönüp onu okuması yalnızlığın da ötesidir."
Cahit Zarifoğlu: "Ah şu yalnızlık, kemik gibi ne yana dönsen batar."
Sezai Karakoç: "Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık!"

Edip Cansever: "Bir kişi bile değilim yalnızlıktan."
Turgut Uyar: "Nedir sırrın anlamadık, kimdir bizimle böyle şaka ediyor, hangi cebini karıştırsan yalnızlık."
Fazıl Hüsnü Dağlarca: "Ilık bir su gibidir içimde yalnızlığım. Yalnızlığım, ruhumda uzak bir ses gibidir. Her sabah ufuklardan mavi şarkılar gelir ve her sabah ürperir içimde yalnızlığım."
"içinde öpücükler uyuyan
görkemli çiçeklerle donanmış,
yaprakları nakış gibi oyan
mücevher kutusu,altın bir baş
beyaz dişleriyle, kır tanrısı
kırmızı çiçekleri otluyor
ağzında şarap ve kan tortusu
bakıp bakıp gülmekten çatlıyor.
kaçtı arasından yaprakların
yüreğinde korkunç kahkahanın,
ürpertisi, düşünmüyor,şaşkın
altın öpücüğü ormanın".
                            
                        on yedisinde şiir yazmaya başlayıp yirmi birinde bırakan Arthur Rimbaud

Kırıklarım

- Belki de bir türlü yapamadığım beklentisiz yaklaşmaktı. Bütün kırgınlıklarımın sebebinin bu olduğuna inancım artık tam.

- Yazık değil, yasak değil sadece uzak.

- İnciler, parfümler, beyaz çarşaflar, danteller... Gerçekten olmak istediğimiz kadar masum olabilecek miyiz bir gün?

- Üç sayfa boyunca çamura bata çıka topuklu çizmeleriyle yürümeye çalışan bir kadını yazmıştım. Onun o anki savaşı da oydu.

- Hayallerimin en güzeli doğal ışığın ve ağaçların gölgesinde.

Hıphızlı

Seni arıyorum. Yağmur damlaları var, ışık huzmeleri var, iki kez gördüğüm gökkuşağı var. Sorarsam o da yardımcı olur bence. Deniz olsan? Her gün kıyısında yürüdüğüm. Daha kolay ulaşılabilirdin. Ufuk olsan? Her gün baktığım. En azından görebilirdim. Seni arıyorum. Bekliyor olduğunu bilsem daha güzel olabilirdi.

Buralarda Bırakın Beni!