Üstümden büyük büyük yükler kalktı. Eylülden beri yaşlandım. Hem duygusal hem bedensel çöktüm. Daha ekimdi aylardan ben yıkıldım. Koskoca bir yara aldım. Ama sakladım, o zarar verdi galiba bu kadar. Arkadaşlarımdan uzaklaştım, kendimi geri çektim, sustum. Sadece okula gidip geldim. Derslere girdim çıktım, doğru dürüst dinlemeden. Yanlış yaptığımın, pişman olacağımın farkında olmama rağmen. Ama öyle güzel insanlara sahiptim ki benim en ters zamanlarımda onlar hep omzumun dibinde, telefonun diğer ucundaydılar. Diğer bir yandan okudum, okudum, yazdım, çizdim. Burayı bıraktım, bırakmak zorunda kaldığım daha doğru. Mimar olmaya çalışıyordum çünkü. Buraya bizim okul şöyle yoğun, böyle ağır yazmak isterdim ama etrafımdaki insanlardan ve özellikle ailemden aldığım tepkilere göre bu durumdan çok bahsediyormuşum, zaman zaman abartıyormuşum hatta etrafımda mimarlık okumayan diğer insanları az yoğun oldukları için azarlamaya kadar götürebiliyormuşum. Bunu yaptığım kişiler varsa burdan hepsinden özür diliyorum, gerçekten. Herkesin işi kendine zor tabi, ama bizimkisi birazcıkcık daha zor işte. Sabah beşlerde uyumalar veya hiç uyumamalar, jüri telaşları, teslim telaşları, normal ders gününde bir şey yapmanın telaşı, bir şey yapmadığın günlerde onun suçluluk telaşı, projenin yanında diğer derslerin sırta binen yükü, aynı dersi üçüncü kez alacak olma riskinin ağırlığı, alınan sekiz dersin dördünden kalabilme ihtimali, mimarlık hocalarnın kompleskleriyle, egolarıyla, kibirleriyle sabır göstererek uğraşma gereği falan falan. Yine uzattım değil mi. Ama gerçekten tam olarak böyle, hatta azı bu. Neyse okul bitti ve ben ne hikmetse bütün derslerimi koşullu veya koşulsuz verdim.
Her tatilin ilk bir haftası güzel. Ben sonra yine aynıyım. Yine sıradanlaşmış hayatıma çoktan ayak uydurmuşum. Doyumsuzum, memnuniyetsizim, yetersizim ve isteksizim. En iyi becerdiğim şey en acı verebilecek filmleri izlemek, tumblrları okumak, Turgut Uyar'a, Cemal Süreya'ya ve Edip Cansever'e sarmak. Bir de bunlar yetmezmiş gibi Tutunamayanlar'a başladım, naber. Neyseki beni benden çok tanıyanlar bile durumuma bir anlam veremediği için ben de üzerinde düşünmeyi bıraktım. Oldukça yerinde bir hareket oldu, sayesinde yatağa yattığımda tavana gözlerimi dikip düşüneceğim şeyler bir tanecik azaldı. Susmayı becerebilsem, neyse. Kimsenin canını sıkmamış olurdum hem de, güzel olurdu. Ama yok. Buralara böyle yaz yaz yaz, arkadaşlarına anlatmaya çalış; ama doğru sözcükleri bulama, o yüzden hep bir kısmı içinde kalsın. Bir de susamamanın getirdiği sürekli surat asma, ters ters davranma hali. Ay sıkıldım kendimden yazarken bile. Böyle böyle ben kendimden bir soğuyorum sevgilim, evet sevgilim buraya kadar okuduysan çok değerlisin çünkü ben yaşarken de yazarken de baya sıkıldım, okuyucu. Çünkü hayat bombok.